25 Şubat 2017

Şeyh Sait isyanını kim neden çıkardı? (2)  

                                                                                                               

Bugün;14 Şubat 1925 tarihinde   gerçekleşen Şeyh Sait İsyanını çeşitli yönleriyle anlatmaya devam edeceğiz.

 

Şeyh Sait İsyanı ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası:

Şeyh Sait ayaklanması, Halk Fırkası'na muhalif Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın (TCF) kurulmasından hemen hemen üç ay sonra ortaya çıkmış, bu partinin kapatılmasına ve cumhuriyet tarihinde tek parti döneminin başlamasına sebep olmuştu.

 

Bu konjonktür içinde siyasete atılan T.C.F.'nin siyãsî ömrü çok uzun olmaz. Her ne kadar resmî tãrih, Şeyh Said isyanını ve T.C.F.'nin kapatılmasını birbirinden bağımsız safhalar olarak sunsa da, bugün isyanın bir toplum mühendisliği çalışması olduğu yönündeki işaretler baskındır.

 

Mevcut iktidara son verecek kadar büyük bir hızla gelişen T.C.F'nin aldığı halk desteği de kesinleşince bazı mahfillerde parti ile ilgili kararlar verildiği kesindir. Çünkü T.C.F.'nin üye sayısı kısa zamanda 10 bini bulmuştur.

 

17 Kasım'da T.C.F.'nin kurulmasının hemen ardından devrin Başbakanı İnönü tarafından bütün ülkede sıkıyönetim ilanı teklif edilmiş ancak bu teklif, Meclis tarafından reddedilmişti. Karar vericiler bu sefer işi şansa bırakmamışlar, muhalefetin partileşmesinden üç ay sonra 14 Şubat tãrihinde Şeyh Said isyanını ülkenin gündemine armağan edivermişlerdir.

 

Kışkırtılan isyan, plânın 1. evresidir. Müteakiben isyan gerekçe gösterilerek Takriri Sükun Kanunu çıkarılıp İstiklal Mahkemeleri kurulmuş, her geçen gün büyüyen muhalefet bu konjonktürden yararlanılarak tasfiye edilmiştir.

 

Esasen Şeyh Said isyanına, ‘Doğuda 1924-1938 yılları arasında çıkan 18 isyandan'  farklı bir misyon yüklemek tãrihin ideoloji haline nasıl getirildiğinin bariz bir misalidir. Süre olarak daha uzun süren bu Doğu isyanlarından hiçbirinin adı bile bilinmezken Şeyh Said İsyanı'nın bir kırık plak gibi sürekli tekrarlanması toplum mühendisliğinin günümüze yansıyan akisleridir.

 

İsyanı, ‘rejime karşı bir başkaldırı' olarak gösteren resmî söylemin dışında olayın ‘bir Kürt bağımsızlık hareketi olduğunu, asıl amacın siyãsî ve millî haklar elde etmek'  olduğunu müdafaa edenler de mevcuttur.

 

Mete Tunçay, İsyanın nasıl bir tasfiyeye dönüştürüldüğünü şöyle anlatır:Takrir-i Sükûn Kanunu geliyor ve muhalefetin kurduğu Terakki Perver Fırka'nın canına ot tıkanıyor. Üniformayı çıkaranlar tasfiye ediliyor. İsmet Paşa  “Hayır bunlarla böyle mücadele edilemez. Zaten asıl mesele sadece o başkaldıran Kürtler değil. Asıl mesele, o havayı yaratan İstanbul'daki soysuz aydınlardır” diyor. (Tunçay,2010)

 

 

 

İstiklâl Mahkemeleri kısa bir süre din adamı kimlikli şahısları gözaltına alıp yargıladıktan sonra bu sefer plânın ikinci adımı devreye sokulur. Gözaltıların ardından İstiklâl Mahkemeleri'nde yapılan sorgulamalarda isyancıların, muhalefet partisi T.C.F. ile münasebetde oldukları (!) iddiaları ortaya atılır.

 

Mahkeme yargıçları hãdisenin başka bir boyut kazanması üzerine soruşturmanın yönünü değiştirip muhalif T.C.F. ile isyancılar arasındaki irtibatın boyutlarını araştırmaya başlar.

 

Bu çerçevede Ankara İstiklâl Mahkemesi'nde yargılanan ‘Keskinli Rıza' isimli eski mebusa, Partinin idarecilerinden Kara Vasıf'ın bir mektup göndermiş olması, delil sayılmış bunu Parti'nin Urfa teşkilatlanmasını yapan eski mutasarrıf Fethi Bey'in tevkif edilmesi izlemiştir.

 

Müteakiben Adana'da isyanı teşvik ettiği gerekçesiyle tutuklanan iki imam, Kazım Karabekir ve Ali İhsan Paşa'nın halife ordusu olarak Şeyh Said'e destek verdiklerini itiraf(!) etmişlerdi. Bu itirafın ardından İstiklâl Mahkemeleri soruşturmanın yönünü Terakkiperver Fırka şubelerine yöneltmiş, T.C.F.'nin şubelerine baskınlar yapılmaya başlanmıştır.

 

İlk baskın T.C.F.'nin Beykoz Şubesi'ne yapılmış, bilahare Sivas Şubesi'ne baskın yapılarak yetkililer isyanla bağlantılı oldukları gerekçesiyle gözaltına alınmışlardır.

 

Ardından beklenen gelişme olmuş, bu sefer Partinin Genel Merkezi basılarak çuvallar dolusu evraka el konularak valiliğe sevk edilmiştir.

 

Meydana gelen bu gelişmeler basında geniş yer bulmuş, kimi basın, baskınları ve olanları eleştirirken bir kısım basın ise yapılanlara destek vermiştir. “Tevhidi Efkar Gazetesi, ‘Türkçe bilinmeyen Doğu Bölgesi'ne İstanbul gazeteleri tesir ediyor', gerekçesiyle İstanbul gazetelerine yapılan baskıları eleştirmektedir.” (Ateş,1998:137) 

 

Bir kısım basın ise “Asilerin çapulcu insanlar olduğunu (Ateş,1998:146)‘Terakkiperver Fırkalıların hepsinin çerçöp şahıslardan ibaret olduğunu,” (Ateş,1998:148)    ileri sürmektedirler.

 

Gelişen hãdiseler üzerine partinin 2. Başkanı Rauf Bey bir açıklama yapmış, T.C.F.'nin iddia edildiği gibi isyan ile hiç bir alakasının olmadığını müdafaa etmişti. İstiklâl Mahkemesi Başkanı Ali Bey ise Terakkiperver Fırka'nın merkezine yapılan baskında el konulan evrakın mahkemece incelendiğini belirtmiştir.

 

Doğu İstiklâl Mahkemesi'nin yaptığı bir sorgulama sırasında tertibin faillerine yönelik tuhaf bir ipucu elde edilir. Ancak bu bilgi ustaca örtbas edilir. Mahkeme Reisi Mazhar Müfit'in bir sorusu üzerine Siverek Terakkiperver Fırka yetkilisi; “Bir şahsın ‘Siz din fırkasıymışsınız' diyerek kendisine üyelik başvurusu yaptığını, bu yakıştırmayı kabul etmeyip kaynağını soruşturduğunda sözün ilçenin Halk Fırkası Reisi Emin Beye' ait olduğunu anladığını” (Ateş,1998:294)  açıklar.

 

Ali Fuat Cebesoy da yaşananları şöyle izah eder:Terakkiperverler Cumhuriyet Fırkası'nın İstanbul'daki merkez ve şubelerinin âni surette araştırıldığını haber alan (Tanin) ilk sahifesinde büyük yazılarla bu âni araştırmayı baskın diye haber vermişti. Ankara İstiklâl Mahkemesi'nden verilen bir emir üzerine gazete kapatıldı. «Karilerimle Kısa Bir Hasbıhal» makalesiyle (baskın) kelimesi iki suç telâkki edildi. İmtiyaz sahibi ve gazetenin bütün erkânı mevkufen Ankara'ya götürüldü ve ihtilâttan menedildi. (Cebesoy,2007:564)

 

 

Taha Akyol, gelinen noktayı şöyle izah eder: “Atatürk, Şeyh Sait İsyanı çıkınca, Karabekir'in partisini kapattırmak zorunda kaldı” derler. Öyle değil. Terakkiperver Fırkası kurulur kurulmaz, Atatürk, Fethi Okyar'ı Karabekir'e gönderiyor. “Çok kötü şeyler olacak. Partinizi kapatın” diyor. Karabekir, “Biz cumhuriyet kurmadık mı? Partisiz cumhuriyet mi olur?” diyor. (Akyol,2009)

 

Resmî anlayış tarafından şekillendirilen tãrih bilgisine göre T.C.F.'nin programı, kurucularının bazı söz ve beyanlarındaki irtica unsuru ve Şeyh Said isyanıyla olan irtibatlarından dolayı haklı sebeplerle iktidar tarafından kapatılmıştır.

 

Bağımsız kaynaklar dikkatle tetkik edildiğinde ise Terakkiperver Fırka'nın programının ve kurucularının zihin yapılarının liberal tesirler taşıdığı ortaya çıkar.Ancak ülkede liberal görüşlerin mevcut rejimin işleyişine ters düşeceği, gidişatın önünü keseceği görüşü Ankara zirvelerinde hakim olduğundan, parti mevcut konjonktürün kurbanı olmuştur.

 

İsyanda Hükümet Parmağı:

 

Resmî tarihin isyanın arkasında İngiltere olduğunu müdafaa eden görüşünün de aslı olmadığı, “İngiliz arşivlerinde yapılan müstakil çalışmalarda isyanın ‘Türk İktidarı tarafından plânlanmış olabileceği”  sonradan ortaya konulmuştur.

 

Dönemin Meclis  Başkanı Ali Fuat Cebesoy bu anlamda çok manidar bir iddia ortaya atar: Cumhuriyetin ilânından sonra, yani isyandan çok evvel Hüseyin Rauf Bey eski Başvekil sıfatıyla Şarkta bir isyan çıkacağını Halk Fırkası'nın bir grup içtimaında söyliyerek hükümetin ve Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisinin hazırlık derecesini öğrenmek istemişse de, bu sual ve istihzahı sükûtla geçiştirilmişti. (Cebesoy,2007:581)

 

Dönemin Başbakanı Fethi Bey (Okyar) da Başbakanlıktan ayrıldıktan sonra kendisini Şeyh Sait ayaklanması karşısında pasiflikle suçlayan Recep Bey'in (Peker) suçlamalarını reddetmişti. Fethi Bey'e göre bu ayaklanma, kısa bir süre önce ortaya çıkan Nasturi ayaklanmasının bir devamıydı ve Recep Bey bu ayaklanma için hazırlıkların yapıldığı dönemde İçişleri Bakanı'ydı.

 

Bu çerçeve içinde, akademik ve politik çevrelerde pek gündeme gelmeyen bu konudaki bir başka açıklama zamanın tek muhalefet partisi olan TCF Genel Başkanı Kazım Karabekir tarafından yapılır.

 

Kazım Karabekir'e göre ‘Bu ayaklanmanın hazırlanışından hükümetin haberi vardı ve önlemek için hiçbir şey yapmadı'. Bunun sebebi, varlığından rahatsız olduğu TCF'yi kapatmak için Şeyh Sait ayaklanmasını kullanmak istemesiydi. Ayaklanma bahane edilerek çıkarılan Takrir-i Sükun Yasası gerekli şartları sağladı ve TCF kapatıldı.                                 

 

TCF Genel Başkanı Kazım Karabekir ile Şeyh Sait ayaklanması yüzünden istifa ettirilmiş olan iktidar partisinin Başbakanı Fethi Bey, bu ayaklanmanın hazırlıkları konusunda toplanan istihbarattan hükümetin haberi olduğunu iddia ediyordu.

 

Kazım Karabekir daha ileri gidip Şeyh Sait ayaklanmasına kendi partisini kapatmak için hükümetin göz yumduğunu söylüyordu.

 

Bu iddiaya destek sayılabilecek bir açıklama da yıllar sonra dönemin Diyarbakır İstiklal Mahkemeleri üyesi ve (kısa bir dönem için) savcısı olan Avni Doğan'dan geldi. Hakan Özoğlu bu gerçeğe şöyle işaret eder:

Doğan anılarında mahkeme sırasında gizli olarak, Şeyh Sait'e mahkemenin bazı üyeleri tarafından TCF ve muhalif basınla ilgili bazı suçlamalarda bulunulması için telkinde bulunulduğunu yazıyor. Şeyh Sait'in bu telkinler sonucu verdiği ifadeler üzerine de hem TCF'nin kapatıldığı hem de dönemin muhalif basınının Diyarbakır İstiklal Mahkemesi'nde Takrir-i Sükun Yasası'na muhalefetten yargılandığı biliniyor. (Özoğlu,2010)

 

Özoğlu isyan ile ilgili başka iddialar da ortaya atar: Dönemin Amerikan, İngiliz ve Fransız istihbarat birimleriyse, önce bu ayaklanmanın Ankara tarafından çıkarıldığını iddia ediyor. Bu konuda İngiliz arşiv belgeleri arasındaki en önemli kaynaklardan biri, o zaman İngiliz işgali altındaki Musul bölgesinde görev yapan bir İngiliz istihbarat subayının Londra'ya gönderdiği rapordu. Bu rapora göre Ankara, Şeyh Sait ayaklanmasını kendi hazırlamıştı.Buna göre, ABD, İngiliz ve Fransız makamları patlak veren isyanı resmî kayıtlarına ilk başta Ankara'nın muhalifleri bastırma operasyonu olarak kaydetmiş. İlerleyen günlerde de Ankara'nın isyanı abartarak manipüle ettiği not edilmiş, Batı arşivlerinde isyanda Ankara'nın rolü olduğunu belirten birçok belge bulunuyor.(Özoğlu,2010) 

 

Şeyh Said İsyanı Kime Ne Kazandırdı?

 

2 ay süren isyanın ardından Şeyh Said ve 46 arkadaşı yakalanmış, İstiklâl Mahkemesi tarafından ölüm cezasına çarptırılmış ve bu cezalar 29 Haziran 1925 günü Diyarbakır'da infaz edilmiştir. Sivas mebusu Halis Turgut'un sorduğu tãrihi soru bu merhaleden sonra kendisini göstermiş, hükümet iki ayda isyanı bastırdıktan sonra iki yıl ülkeyi tam bir olağanüstü yönetimle idare etmişti.

 

Takriri Sûkun Kanunu bilhassa muhalif basının susturulması konusunda önemli fonksiyon icra etmiş, İstiklâl Mahkemesi'nde yargılanan yazarlar büyük bedeller ödemişlerdi. Prof. Dr. Çetin Yetkin'e göre, ‘Böylece CHP idaresi, kendi dışında hiçbir varlığa tahammül edemeyen radikal, küçük bir elit grubun eline geçmişti'.

 

Bu sükunet havası yeni devrin Başbakanı İsmet Paşa'nın da çok işine yaramış, adeta ‘Üçüncü İnönü Zaferi' neticesi doğurmuştu. “İsmet Paşa bu kanun sayesinde bütün rakip ve muarızlarını yok ederek bir daha başkaldıramayacak şekilde tasfiye etmişti.” (Karaosmanoğlu,1993:94)

 

Mehmet Altan'a göre; Şeyh Said İsyanı Mustafa Kemal'e böyle sıra dışı bir rejim inşa etmesini sağladı. Bir anlamda, Şeyh Sait İsyanı sonuçları itibariyle Atatürk'e yardım etti. "Ülkenin bütün muhalefet odaklarının sindirilmesiyle koyu bir tek partili rejim başladı. Serbest tartışma ve eleştiriyi yok eden baskıcı bir ortama geçildi."  (Altan,M,2001)

 

Taha Akyol, yaşananları şöyle özetler:Atatürk, Şeyh Sait ayaklanmasını, muhaliflerini susturmak için kullandı. Atatürk'ün başvekili Fethi Bey bile Takriri Sükûn Kanunu'nun ve sıkıyönetimin sadece isyan çıkan illerde uygulanmasını savunuyordu. Atatürk ise İsmet Paşa'yı Başbakanlığa getirerek İstanbul'da bile Takriri Sükûn Kanunu'nu uygulatıyor. Gazetecileri, muhalif basını tamamen susturuyordu. (Akyol,2009)

 

Ali Fuat Cebesoy  da benzeri kanaattedir.Birinci Mecliste ne kadar tanınmış muhalif varsa hepsi birer bahane ile istiklâl mahkemelerine getirilmiş, ekserisi birer suretle cezalandırılmıştı. İstiklâl Mahkemelerinin en mühim icraatı, muhalefet ve matbuatı susturmak ve ortadan kaldırmak olmuştu. (Cebesoy,2007:581)

 

 

 

Prof. Dr. Kemal Karpat'a göre “Takriri Sükun Kanunu Türkiye Cumhuriyeti tãrihinde yeni bir devrin başlangıcı sayılıyordu. Nüfuzunu memleketin her köşesine yaymış, teşkilatlı muhalefeti ortadan kaldırmış olan iktidar bundan sonra bütün kuvveti elinde toplamıştı.” (Karpat,1996:97) 

 

Konuyla ilgili en çarpıcı tesbitlerden biri yine bir yabancı gözlemciye aittir. İngiliz araştırmacı Hale, olayı şöyle özetler: “Kürt asilerle, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası arasında gerçek siyãsî bağlantıların bulunduğu kuşkulu olmasına karşın, hükümet sonunda aynı süpürgeyle onu da temizlemiştir.” (Hale,1996:69) 

 

Doç. Dr. Hikmet Özdemir'in naklettiğine göre İsyanın ardından ülkede yeni bir düzen kurulmuştu. 1850 sayılı kanun ile bölgenin tamamında 20 Haziran 1930'dan 10 Aralık 1930'a kadar devlet vazifelileri yahut devlete hizmet eden sivil şahısların tek başlarına yahut topluca işledikleri cinayetler suç sayılmayacaktı.

 

Tek Parti döneminin son Milli Eğitim Bakanlarından biri olan Tahsin Banguoğlu o dönemi şöyle özetler: "Gıg diyeni asıyorlardı!(Banguoğlu- Yazıcı,2001:49)

 

HAFTAYA: 28 ŞUBAT DARBESİ'NİN AKTÖRLERİ

 

 

                                                     KAYNAKLAR

 

Akyol Taha, (2009), Neşe Düzel, Taraf, 16-17-18.11.2009

 

Akyol Taha, (2012), Neşe Düzel, Taraf, 06.02.2012

 

Altan Mehmet, (2001), Birinci Cumhuriyet Üzerine Notlar, İstanbul: Birey Yayıncılık

 

Apuhan Recep, (1993), Öteki Menderes,İstanbul:Timaş Yay

 

Arvas İbrahim, (1946), Tãrihi Hakikatler, Ankara:Yargıçoğlu Matb.

 

Ateş N. Yurtseven, (1998), T.C.'nin Kuruluşu ve TCF,  İstanbul:Der. Yay

 

Banguoğlu Tahsin-Yazıcı Olcay, (2001), Eğitim ve Kültür Trajedimiz, İstanbul: Marifet Yayınları.

 

Cebesoy Ali Fuat,(2007),Siyasi Hatıralar, İstanbul:Temel Yayınları

 

Hale William,(1996) Türkiye'de Ordu ve Siyaset,  İstanbul:Hil Yay.

 

Karaosmanoğlu Y. Kadri,(1993), Politikada 45 Yıl, İstanbul:İletişim Yay.

 

Karpat Kemal,(1996),Türk Demokrasi Tãrihi,  İstanbul:Afa Yay.

 

Kılıç Ali -Turgut Hulusi,(2010)Kılıç Ali'nin Anıları, İstanbul:İş BankasıYay

 

Özalp Kazım, (1992), Anılar,  Ankara: İş Bankası Yay.

 

Özdemir Hikmet, (1995),Türkiye Cumhuriyeti,  İstanbul: İz Yay.

 

Öztürk Muhsin,(2012), Aksiyon, Sayı: 891, 02-01-2012 

 

Özoğlu Hakan,(2010), 11/07/2010

 

Tunçay Mete, (2010), Neşe Düzel, 1-2-3.03.2010

 

Uran Hilmi, (2007) Meşrutiyet, Tek Parti, Çok Parti Hatıralarım, İstanbul: İş Bankası  Yay.

 

Yetkin Çetin,(1997), Serbest Fırka, İstanbul: T. D. Yay.